Herkes eşittir; ama bazıları daha eşittir. Herkes motosiklet sürer ama bazıları daha bir motosiklet sürer. Ya da sürdüklerini sanırlar.
Demokratik bir ülkede yaşamaya devam etsek de zenginin giderek zenginleştiği ve fakirin giderek daha da fakirleştiği doğrudur. Bu nedenle vazgeçilmesi zor olan bu tutkuyu yaşamak çoğu kişi için zor bir hale gelmektedir.
Bunlara ek olarak dağ gibi vergiler çoğu ülkede kolaylıkla alınabilen motosikletleri alınması imkansız hale getirmiştir.
Sonuç olarak bu tutkuyu yaşamak isteyenler bütçeleri el verdikçe bir motosiklet sahibi olmaya çalışıyor. Öğrenciler part-time işlerde çalışıp para biriktiriyor, 1200 TL maaşla çalışan genç belki de ilerde problem yaşayacağı bir kredinin altına giriyor, bir genç bu tutku için ailesiyle tartışıp motosiklet alıyor.
Genç halinden memnun, yeni motosikletinin heyecanı içinde gezintiye çıkıyor. Gezerken karşıdan gelen motorcuya selam vermek istiyor ama karşıdakinin umurunda bile değil. Sen o kadar derdin altına girip motor almışsın ama sırf motosikletinin lastik çapı küçük diye hor görülüyorsun.
Ben de 2001 yılında Honda Kinetic model bir scooter ile başlayan motosiklet hayatımı 2011'de bir seviye yükseltip babamında yardımları ile bir CBR125 sahibi oldum. İstanbul'dan motosikletimi aldığım gün o kadar heyecanlıydım ki. Otobandan kaptırdım geldim. O sıralar motosiklet gruplarıyla pek ilgim olmadığından tek tabanca takılmaktaydım. Bu sebeple kimin ne motoru varmış ilgilendirmezdi. Elbette yanımdan geçen büyük cc motosikletlere imrenerek bakardım. Ama her zaman söylemişimdir en güzel motor insanın kendi motorudur.
2013 yılında seviyeyi bir tık daha yükselterek CBR250 model motoruma kavuştum. Bu motoru almam ile birlikte bir gruba üye olup yeni arkadaşlar edindim. Her şey harika gidiyordu.
Öyle ki kendimi bir anda farklı bir ortamda farklı bir kültürde buldum. Ortak noktamız motosiklete binmekti. Dağda, bayırda, yolda, şehir dışında, şehir içinde, dinlenme tesisinde nerede bir motorcuya rastlasak birbirimizi tanımasak bile en azından bir selam verirdik ya da koyu bir muhabbete başlardık.
Bu durumun böyle toz pembe devam etmeyeceğini kısa zamanda anlamış oldum.
Yöneticiliğini yaptığım gruba çeşitli insanlar çeşitli motosikletleriyle gelmekteydi. Bir anda çığ gibi büyümüştük. Bu çeşitli motosikletler arasında büyük motosikletler de vardı küçükler de.
Sevdiğim bir söz vardır; şerefsizin dini, dili, cinsiyeti, milleti, ırkı, rengi olmaz. şerefsiz şerefsizdir.
Bu arkadaşlar arasından şerefsiz olmasa da egolarını yenememiş, gösteriş meraklısı, burnu beş karış havada bir çok kişi çıktı.
Kendilerini diğerlerinden yüksekte görmelerinin bir kaç farklı yolu vardı. Birincisi kesinlikle sahip oldukları motosikletlerin büyüklüğüydü. Ülkemizde 4 kafa da denilen 4 silindire sahip olmak ve ara gaz verdiğinde yeri göğü inletmek sizi diğer motorculardan daha farklı kılmaktaydı. Özellikle "reyzink" tarzı motosikletlere binen bu arkadaşların hepsi kendilerini motosikletlerin efendisi olarak görürler ve küçük motosikletlerle bırakın beraber sürmeyi sohbet bile etmezlerdi. Koskoca 50 kişilik grup 5 kişi ayrı bir havada takılırlardı. 4 silindir büyük motor sürmek bir marifettir onlar için. Herkes hakkını veremez zaten. O yüzden küçük motosiklet sürenler acemidir, bilmezler. Aslında o küçük cc motosiklet sürenlerin arasında öyle cevherler var ki o 600 cc motorları virajlı yolda yakalarlarsa scooter ile bile affetmezler.
Bir diğer ayrımcılık yolu ise tecrübedir. Mutlaka etrafınızda Türkiye'nin bütün kaldırımlarını yalamış yutmuş olup sizden bir yıl daha fazla motosiklet tecrübesi olsa da sizin daha dünkü çocukmuş gibi hissetmenize sebep olan birileri vardır. Yaptıkları kilometreler ile ve şimdiye kadar ölmemiş ya da sakat kalmamış olmakla övünürler. Motosiklet kullanmayı en iyi onlar bilir. Yeni başlayanları adamdan saymaz ve onlarla yola çıkmayı tercih etmezler çünkü yeni başlayan motosiklet sürücüsü her zaman kaza sebebidir.
Bir de geçmişte kullandıkları motosikletlerle övünenler vardır. Zamanında mutlaka ZZR1400 kullanmışlardır bunlar. Ya da illa amca oğullarının 1000 RR'ı vardır. Anlata anlata yattıkları virajları bitiremezler. 240 ile girilen virajlar, 300 ile sollanan BMWler, eritilen sliderlar ve daha neler neler.
Yahu ha 125 cc motorun var ha 1500 cc. Ne fark eder? Hepimiz aynı yolda sürüp aynı havayı solumuyor muyuz? Bu tutkuyu hangi motosikletle yaşadığımızın ne önemi var? Önemli olan bu tutkuyu, bu kültürü beraber yaşayıp, şu kısa yaşamımıza renk katmak değil mi?
Benim grubumda cc ayrımı yoktur mesela. Marka modeli ne olursa olsun gelmesini isteriz bu yolda tutkuyla ilerleyen arkadaşlarımızın. Kimsenin hevesi kırılmasın. Fakat bir çok yeni başlamış küçük cc motosiklet kullanan arkadaşımız aramıza katılmaktan çekiniyor. İşte bu motosiklet camiasında bile ayrımcılığın olduğunun en büyük kanıtı. Fakat geldiklerinde nasıl uyum içinde farklı türde ve hacimdeki motorları idare ettiğimizi görünce şaşırıyorlar. Bunun hafızamdaki en büyük örneği Keeway marka scooter ile grup sürüşüne katılıp ağzı açık kalan Cem Aydın'dı.
Söz konusu dostluk ise cc'nin ne önemi var?
Benim grubumda cc ayrımı yoktur mesela. Marka modeli ne olursa olsun gelmesini isteriz bu yolda tutkuyla ilerleyen arkadaşlarımızın. Kimsenin hevesi kırılmasın. Fakat bir çok yeni başlamış küçük cc motosiklet kullanan arkadaşımız aramıza katılmaktan çekiniyor. İşte bu motosiklet camiasında bile ayrımcılığın olduğunun en büyük kanıtı. Fakat geldiklerinde nasıl uyum içinde farklı türde ve hacimdeki motorları idare ettiğimizi görünce şaşırıyorlar. Bunun hafızamdaki en büyük örneği Keeway marka scooter ile grup sürüşüne katılıp ağzı açık kalan Cem Aydın'dı.
Söz konusu dostluk ise cc'nin ne önemi var?