17 Ağustos 2015 Pazartesi

Motosiklet Eşitliği

Herkes eşittir; ama bazıları daha eşittir. Herkes motosiklet sürer ama bazıları daha bir motosiklet sürer. Ya da sürdüklerini sanırlar. 

 Demokratik bir ülkede yaşamaya devam etsek de zenginin giderek zenginleştiği ve fakirin giderek daha da fakirleştiği doğrudur. Bu nedenle vazgeçilmesi zor olan bu tutkuyu yaşamak çoğu kişi için zor bir hale gelmektedir.

Bunlara ek olarak dağ gibi vergiler çoğu ülkede kolaylıkla alınabilen motosikletleri alınması imkansız hale getirmiştir. 

Sonuç olarak bu tutkuyu yaşamak isteyenler bütçeleri el verdikçe bir motosiklet sahibi olmaya çalışıyor. Öğrenciler part-time işlerde çalışıp para biriktiriyor, 1200 TL maaşla çalışan genç belki de ilerde problem yaşayacağı bir kredinin altına giriyor, bir genç bu tutku için ailesiyle tartışıp motosiklet alıyor. 

Genç halinden memnun, yeni motosikletinin heyecanı içinde gezintiye çıkıyor. Gezerken karşıdan gelen motorcuya selam vermek istiyor ama karşıdakinin umurunda bile değil. Sen o kadar derdin altına girip motor almışsın ama sırf motosikletinin lastik çapı küçük diye hor görülüyorsun.

 Ben de 2001 yılında Honda Kinetic model bir scooter ile başlayan motosiklet hayatımı 2011'de bir seviye yükseltip babamında yardımları ile bir CBR125 sahibi oldum. İstanbul'dan motosikletimi aldığım gün o kadar heyecanlıydım ki. Otobandan kaptırdım geldim. O sıralar motosiklet gruplarıyla pek ilgim olmadığından tek tabanca takılmaktaydım. Bu sebeple kimin ne motoru varmış ilgilendirmezdi. Elbette yanımdan geçen büyük cc motosikletlere imrenerek bakardım. Ama her zaman söylemişimdir en güzel motor insanın kendi motorudur. 

2013 yılında seviyeyi bir tık daha yükselterek CBR250 model motoruma kavuştum. Bu motoru almam ile birlikte bir gruba üye olup yeni arkadaşlar edindim. Her şey harika gidiyordu.

Öyle ki kendimi bir anda farklı bir ortamda farklı bir kültürde buldum. Ortak noktamız motosiklete binmekti. Dağda, bayırda, yolda, şehir dışında, şehir içinde, dinlenme tesisinde nerede bir motorcuya rastlasak birbirimizi tanımasak bile en azından bir selam verirdik ya da koyu bir muhabbete başlardık. 

Bu durumun böyle toz pembe devam etmeyeceğini kısa zamanda anlamış oldum.

Yöneticiliğini yaptığım gruba çeşitli insanlar çeşitli motosikletleriyle gelmekteydi. Bir anda çığ gibi büyümüştük. Bu çeşitli motosikletler arasında büyük motosikletler de vardı küçükler de.

Sevdiğim bir söz vardır; şerefsizin dini, dili, cinsiyeti, milleti, ırkı, rengi olmaz. şerefsiz şerefsizdir.

Bu arkadaşlar arasından şerefsiz olmasa da egolarını yenememiş, gösteriş meraklısı, burnu beş karış havada bir çok kişi çıktı. 

Kendilerini diğerlerinden yüksekte görmelerinin bir kaç farklı yolu vardı. Birincisi kesinlikle sahip oldukları motosikletlerin büyüklüğüydü. Ülkemizde 4 kafa da denilen 4 silindire sahip olmak ve ara gaz verdiğinde yeri göğü inletmek sizi diğer motorculardan daha farklı kılmaktaydı. Özellikle "reyzink" tarzı motosikletlere binen bu arkadaşların hepsi kendilerini motosikletlerin efendisi olarak görürler ve küçük motosikletlerle bırakın beraber sürmeyi sohbet bile etmezlerdi. Koskoca 50 kişilik grup 5 kişi ayrı bir havada takılırlardı. 4 silindir büyük motor sürmek bir marifettir onlar için. Herkes hakkını veremez zaten. O yüzden küçük motosiklet sürenler acemidir, bilmezler. Aslında o küçük cc motosiklet sürenlerin arasında öyle cevherler var ki o 600 cc motorları virajlı yolda yakalarlarsa scooter ile bile affetmezler.

Bir diğer ayrımcılık yolu ise tecrübedir. Mutlaka etrafınızda Türkiye'nin bütün kaldırımlarını yalamış yutmuş olup sizden bir yıl daha fazla motosiklet tecrübesi olsa da sizin daha dünkü çocukmuş gibi hissetmenize sebep olan birileri vardır. Yaptıkları kilometreler ile ve şimdiye kadar ölmemiş ya da sakat kalmamış olmakla övünürler. Motosiklet kullanmayı en iyi onlar bilir. Yeni başlayanları adamdan saymaz ve onlarla yola çıkmayı tercih etmezler çünkü yeni başlayan motosiklet sürücüsü her zaman kaza sebebidir. 

Bir de geçmişte kullandıkları motosikletlerle övünenler vardır. Zamanında mutlaka ZZR1400 kullanmışlardır bunlar. Ya da illa amca oğullarının 1000 RR'ı vardır. Anlata anlata yattıkları virajları bitiremezler. 240 ile girilen virajlar, 300 ile sollanan BMWler, eritilen sliderlar ve daha neler neler.

Yahu ha 125 cc motorun var ha 1500 cc. Ne fark eder? Hepimiz aynı yolda sürüp aynı havayı solumuyor muyuz? Bu tutkuyu hangi motosikletle yaşadığımızın ne önemi var? Önemli olan bu tutkuyu, bu kültürü beraber yaşayıp, şu kısa yaşamımıza renk katmak değil mi?

Benim grubumda cc ayrımı yoktur mesela. Marka modeli ne olursa olsun gelmesini isteriz bu yolda tutkuyla ilerleyen arkadaşlarımızın. Kimsenin hevesi kırılmasın. Fakat bir çok yeni başlamış küçük cc motosiklet kullanan arkadaşımız aramıza katılmaktan çekiniyor. İşte bu motosiklet camiasında bile ayrımcılığın olduğunun en büyük kanıtı. Fakat geldiklerinde nasıl uyum içinde farklı türde ve hacimdeki motorları idare ettiğimizi görünce şaşırıyorlar. Bunun hafızamdaki en büyük örneği Keeway marka scooter ile grup sürüşüne katılıp ağzı açık kalan Cem Aydın'dı.

Söz konusu dostluk ise cc'nin ne önemi var? 

10 Ağustos 2015 Pazartesi

CBR 250R


250 cc motosiklet kategorisinde belki en çok tartışılan, en çok satılan ama belirli bir kitleyi asla memnun edemeyecek bir motosiklet.
Honda olması hem dezavantaj hem de avantaj bu motosiklet için.
Nedense Türkiye'de belirli bir motorcu kesimi kendilerini ne olduğu belirsiz, resmi bir yetkisi olmayan, profesyonellikten uzak servislere emanet etmiş durumdalar. Bu kişilere sorarsanız Honda hakkında söyleyecekleri her zaman yavaş olduğu olacaktır. Hiç bir modeli fark etmez. Honda'nın her modeli onlar için yavaştır. Bu konuda belki haklılar. Honda her motor sınıfında en yavaş motoru üretebilir. Fakat sadece bu kriter ile koskoca bir markayı yargılamak ne kadar doğrudur?

CBR250R 2011 yılında VFR1200F'i andıran farıyla piyasaya çıktı. O sene o sınıfta Hyosung GT 250R ve Kawasaki Ninja 250R vardı. Tek far olması, tek silindir olması, diğerlerinden yavaş olması hep eleştirilere neden oldu. Fakat öncelikle Ninja 250R'dan hesaplı ve Hyosung GT250R'dan kaliteli olduğu için hep tercih edildi.

Özellikle tek far bazı kesimlerce mitolojik canavar "Cyclops'a" benzetildi. Oturuş pozisyonu rahat ve biraz dik olduğundan "reyzink" değil dendi. Gitmiyor dendi, zart dendi zurt dendi. Yerin dibine sokuldu.




Daha sonra Honda kullanıcılardan gelen bu geri bildirimleri önemsedi ve 2014 yılında görünümü değiştirdi. Artık herkesin laf ettiği tek far yerine çift far gelmişti ve motor daha agresif bir şekle bürünmüştü. 1.5 beygir artırılarak motorun gücü 26 beygirden 27.5 beygire yükseltildi. Egzozun şekli değiştirildi. Kısacası yeni CBR250R eskisinden oldukça farklıydı.

Peki bu CBR 250R hakkında kötü düşünen motosiklet kullanıcılarının düşüncelerini olumlu yönde değiştirmeye yetti mi? Tabi ki de hayır. 

2015 Şubat ayında İstanbul'da yapılan motosiklet fuarında görücüye çıkan Yamaha R25 CBR250'nin önünü kesecekti. Çoğu CBR250R kullanıcısı bile Honda'dan vazgeçip Yamaha'ya yönelmişti. Youtubeda yayınlanan videolarda R25'in saatte 194 km hızı görebildiği herkesi şaşırtmıştı. 36 beygir ve saatte 194 km hız 250cc bir motosiklet için inanılmaz bir şeydi. Motosiklet camiasının duayenleri bu motorun CBR250'nin içinden geçeceğini ve satışını durduracağını belirttiler.

Ama bir Çin atasözü derki ; Köpekler istedi diye atlar ölmez. YZF R25 sevildi, satıldı, ilgi gördü görmesine ama bir türlü CBR250'nin önünü kesemedi.

CBR250R'ın bu kadar tutulmasının en önemli sebebi yaygın Honda servisiydi. Türkiye'nin hemen hemen her ilinde bulunan servisinde profesyonel hizmet verildiği için (bayiden bayiye kalite değişebilir) CBR250R en çok tercih edilen motosiklet olmaktaydı.
İkinci bir faktör motosikletin diğerlerinden daha ucuz olmasıydı. Buna ek olarak acayip ucuz parça fiyatları bu motosikleti oldukça cazip hale getirmekteydi. Yakıtından bahsetmeye gerek bile yok. Sakin kullanımda 100km'de 3.5 litre olan yakıt tüketimini agresif kullanımda ne yaparsanız yapın 4 litrenin üstüne çıkarmak çok zordur.

Görünüm "reyzink" olup oturuş pozisyonunun dik olması motosikleti yeni öğrenenler için ekstra bir rahatlık sağlamaktadır. 1.75-1.80 boylarında olan birisinin ayaklarının rahatça yere değmesini sağlayan sele yüksekliği tecrübesiz sürücülere bile bir güven vermektedir. Dolayısıyla bel ağrısından "reyzink" motosiklete binmeye korkan orta yaş sınıfındaki abilerimiz için harika bir seçenektir.

Tabi ki de tek silindirden kaynaklanan bir titreşim söz konusu. Yaklaşık 1 saat kadar durmadan sürdüğünüzde ellerinizde bir karıncalanma hissedebilirsiniz. Bu titreşim seleye ve ayaklara yansımamaktadır. Tabi daha küçük cc motosikletten bu motosiklete geçiş yapıldığında bu titreşim pek önemsenmemektedir.

Fren sisteminden bahsetmek gerekirse elbette tek disk olması biraz rahatsız edici fakat bir çok motosikletin frenlerinden kat kat daha iyi. Ön de 296 mm arkada 220 mm fren diskleri mevcut. Bir abimin söylediği gibi virajlarda tekerleklerin dönmesini engellemeyecek şekilde fren kullanabilirsiniz.




Lastik konusunda hepinize hak veriyorum. IRC lastikler istenilen performansı vermiyor. Eğer bütçe varsa tavsiyem elbette pirelli, michelin, metzeler gibi markalarla değiştirmenizdir. Yalnız şunu belirtmeden söyleyemeyeceğim 32 bin km boyunca 2 çift IRC kullandım ve bir kere bile virajda motosikleti kaydırmadım. Burada birazda lastikleri değil kendimizi eleştirmemiz gerek bence. 

250 cc yarış motosikletleri arasında en hızlısı değil fakat en ekonomik olanı, yedek parça fiyatı en ucuz olanı, yakıt tüketimi en az olanı ve 4 yıl sınırsız kilometre garantisi olanıdır. Hemen size güncel fiyatlardan örnek vereyim; Kafa grenajı 76 TL, yan grenaj 126 TL, ön cam 130 TL, sağ gidon 54 TL, ön çamurluk 70 TL. Eklemeden geçemeyeceğim bir özellikle eğer motosikleti düz yolda yatırırsanız grenajlar yere değimiyor ve böylece sizi masraftan kurtarıyor. Bizzat denedim.

Peki bu motosikletin hiç eksi yönleri yok mu? Elbette var. 2014'den önceki modellerinde ön cam boşta kaldığı için rüzgarda sallanıyor. En sevmediğim yanı benzin deposunun kapağının elimde kalması. 8000 devirden sonra ellere verdiği titreşim var bir de. Fabrika çıkış lastikleri yukarıda bahsettiğimiz gibi herkesi tatmin etmeyebilir.

Son olarak söyleyebileceğim şey; CBR 250R Türkiye'de gözünüzü kapatıp alabileceğiniz tek motosikleti. tabi bu benim fikrim. Bunun bir hobi işi olduğunu unutmayın. Renkler ve zevkler kesinlikle tartışılmaz. 

Son tavsiyem 4 Japon'dan şaşmayın.